24 Aralık 2013 Salı

KORKACAĞIMIZ TEK ŞEY, KÖKSÜZLÜK VE RENKSİZLİK İLLETİDİR


Türk olmasında ne olursa olsun… Müslüman olmasında, Budist, putperest veya komünist olsun diyerek, her zulme, her zehire, her modaya imkan verenler, bizim meşhur devrim simsarlarıdır. Kültür emperyalizminin ve dolayısıyla her her türlü sömürgecilerin kompradoru onlardır. Onlar; Lider kılıklı, bilgin yazar, sanatçı, devrimci görünüşlü kafasızlar, devşirme ruhlular, ecnebi hayranları ve çoğu diplomalı kara cahillerdir.

Bir adam düşünün, bu adam Türkiye de varılabilecek en yüksek mevkilere ulaşmış, memleket kaderini, tek başına ve yıllarca iki dudağının arasında tutmuş bulunsun. Bu adam yani İnönü tarihine hangi cümlelerle saldırıyor görelim.

“En önemli meseleyi aşırı sağın teşvikinde görüyorum. Dünyanın bugünkü ihtiyacı ortada iken bizdeki aşırı sağın BEŞ ASIR önceki ilimle yetinip devrin saldırı zihniyetini bugünün bilimine, öğretimine ve bilim müesseselerine tatbik etmeğe çalışmasında mahzur olmayacağını zannetmek, beş asır evvelki taassub, irtica, cehalet ortamından medet ummak demektir.”(Kültür Emperyalizmi, Ahmet Kabaklı)

Dikkat buyurunuz iki veya üç asır demiyor. Kasten BEŞ ASIR öncesine tecavüz ediliyor. Çünkü BEŞ ASIR öncesi, tarihimizde tıpatıp Fatih Sultan Mehmed Han devridir. O devir ki ilim, irfan, nur ve aydınlık çağıdır. O kadar ki bizim İstanbul’u almamızı 500 yıl sonra hala yedirememişler. Stefan Zweig bile, Fatih Devrini 
<< İnsanlık tarihinde yıldızların parladığı anlardan saymıştır.>>
Kardeşlerim İstanbulun fethinin üzerinden 560 Yıl geçti.Kuyruk acısı çekenler bu acılarını GEZİ OLAYLARINDA DA GÖSTERDİ.Unutmadık Kadıköy de duvara yazılan bu yazıyı. Dertleri hükümet değildi. 



Dostlar asıl büyük tehlike:
Kendi değerlerine hor bakan, dininden,vicdanından, dilinden, sanatından, halkın geleneklerinden nefret eden kimseleri aydın diye başta taşımaktır. Böyle yetişen gençler elbette ya komünist, sosyalist yahut da siyonist <<dolarist>> olurlar. Korkacağımız şey, köksüzlük ve renksizlik illetidir.

Kendi öz kitaplarından uzak yetişen, milli müzelerinde bir turistten daha kaygısız ve bilgisiz dolaşan; Çanakkale Şehitlerini ziyaret için bindiği gezide fuhuş ve kumar rezaleti çıkaran nesiller ( 18 Mart 1962 Kadeş Rezaleti) işte bu köksüzlüğe dayalı kültür sömürgesi olmanın kurbanlarıdır.

Milli ruha sahip olmayan bir insanın ahlak şuuruna sahip olmasıda imkansızdır.Vatan ve millet muhabbetinden mahrum yetişen; aile ocağı gibi vatan sevgisinin de kıymetini bilmeyenler, her kötülüğü yapabilirler.
Kültür Emperyalizminin, bir milleti yere sermeye, yok etmeye kadar götürebileceği unutulmamalıdır.

Arkadaşlar Türkiye’ye Noelin gelişi Kurban Bayramının gelişinden daha çok belli olmaktadır. Nüfusun %99’u Müslüman bir diyarda nasıl olur da gazetelerde, radyolarda, tv kanallarında Noelin gelişi Kurban Bayramından daha çok belli olur? Ama oluyor…

Peki bu kültür emperyalizmine nasıl direneceğiz?
Direnme, ancak kültürle olur. Direnme, bir milletin değerlerine bağlanmakla mümkün olur.  Sokaklarda bağırmakla olmaz. Birbirimizi kırmakla olmaz.
Bugünden karar verelim: Kültür emperyalizmine karşı koyacağız!

Kendi kültürümüze, kendi örfümüze, dinimize ve dilimize kendi tarihimize dönecek kendi derimizde dirileceğiz. Bunlarla YENİ TÜRKİYE’yi yapacağız muhterem arkadaşlarım. Bunlarla ve ilim ışığı altında toplanıp YENİ TÜRKİYE’yi kuracağız. YENİ TÜRKİYE manevi sömürgelikten kurtulup kendi şahsiyetini yaşayacak olan BÜYÜK TÜRKİYE’DİR.

*Ahmet Kabaklı Kültür Emperyalizmi
*Medyagundem.com

2 Kasım 2013 Cumartesi

Yeni Anayasa ve Vatandaşlık Tanımı

TBMM çatısı altında eşit temsil esasına dayalı olarak oluşturulan “Anayasa Uzlaşma Komisyonu” tarafından hazırlanacak yeni anayasadan beklentiler yüksek.Kuşkusuz bu beklentilerden en önemlisi vatandaşlık konusu.Vatandaşlık birey ile devlet arasındaki hukuki bağı ifade eder. Vatandaşlık aynı zamanda temel bir haktır.
Anayasal vatandaşlık, kimliklerin birer ayrıcalık ya da ayrımcılık aracı olarak kullanılmasına izin vermez.Toplumun çoğulcu yapısını ortadan kaldırılmasına aracılık etmez. Aksine, farklılıkları korumanın hukuki kalkanı olarak görülür.Kamu gücü karşısında bütün kimlikleri eşitler.Ayrıştırmacı değil birleştirici rol üstlenir.Yürürlükte olan anayasamızda ki vatandaşlık tanımı ise farklılıkları birleştirmeyi değil, ayrımcılığı/ayrıştırmayı körüklemiştir.Bu farklı kimliklerin artık ayrıştırıcı değil birleştirici bir unsur olarak görülmesi gerekliliği yeni anayasa yapma isteğinin oluşmasında etkili olmuştur.1982 anayasasına baktığımızda anayasa vatandaşlığı değil.”Türklük”ü tanımlamaya çalışmış ve vatandaşlık bağı ile bağılı olunacak devletten bahsederken ”Türkiye Cumhuriyeti Devleti” olarak değilde ”Türk Devleti” diye söz etmiştir.Bu durum açıkça farklılıklara tahammülsüzlüğü ve tek tipçiliği yansıtmaktadır.Vatandaşlık, herhangi bir etnik, dinsel veya kültürel kimlik üzerinden tanımlanmamalı.Belirli bir etnik kimliğe sahip olmak avantaj veya dezavantaj olarak görülmemeli,toplumdan dışlanma veya ötekileştirilmeye sebep olmamalı.Bu yüzden yeni anayasanın ırkçılık ve ayrımcılıkla mücadele edebilir olması şarttır.
Çok dinli, çok etnik yapılı bir toplumdan Osmanlıdan, laik ve Türk milliyetçisi bir topluma dönüşüm sancısı 90 yıldır sürmekte.Türk odaklı bu ulus-devlet anlayışı Türklük kimliğinin dışındaki kimlikleri inkara etmeye kadar geldi.Bu sebepledir ki ”azınlık” kelimesi ülkemizde ezilmişlik/az olma/aynı haklara sahip olmama gibi algılanmış.Kürtlüğün inkarı ve sonunda da Kürt kelimesi ile bölücülük kelimesi eşdeğer tutulmuştur.Müslüman-gayrimüslim, Kürt-Türk, Çerkez-Boşnak,Roman…. ne olursa olsun Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak hepimiz aynı haklara sahibiz ve hepimiz birlikte ”Türkiye Cumhuriyeti Devleti” vatandaşıyız.
Yeni Anayasa çalışmaları sonucunda umuyorum ki
-Sadece vatandaşlık konusunda değil, hiçbir konuda etnisiteye yer veren herhangi bir kavrama anayasada yer verilmeyecek.
-“Türkiye Cumhuriyeti’ne vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes din, mezhep,ırk, etnik köken ve kültür farkı olmaksızın” Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır.” tanımlaması gibi toplumu bütün farklılıkları ile kucaklayacak.Farklılıklarımızı zengin bilecek. “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı” gibi genel bir göndermede bulunularak kapsayıcı bir tanımlama yapılacaktır.
Eşit ve özgür vatandaşlar olarak bir arada ve barış içerisinde yaşayabilmek dileğiyle…

YAHUDİLER!!!

Dünyanın dört bucağına yayılan Yahudiler devletsiz,hükümetsiz ve ordusuz yaşadılar,iki büyük güçle kendilerini savundular.Para ve zeka.Yahudiler kılıç kullanmadılar amma altının daha keskin olduğunu anladılar.Onlar kendilerini altınla müdafaa ettiler.Florinler(Avrupa parasal birliğinden önce Hollanda'da kullanılan ulusal para birimi) onların mızrakları,dukalar(dükler) kılıçları,sterlingler(sterlinler) tüfekleri,dolarlar makineli tüfekleridir.Yahudiler kendilerini savunabilmek için kapitalist oldular.

Bugünün Avrupa'sı,Yahudi yöneticilerin,sanatkarların,ilim adamlarının ve zenginlerinin büyüsü altındadır.Muhtelif milletlerin içinde doğup,büyümüş,muhtelif araştırmalara girmiş Alman,Fransız,İtalyan.. şair,matematikçi,filozof veya antropolojist olan Yahudilerin müşterek gayeleri,kabul edilmiş hakikatlerden insanları şüphelendirmek,yüksek olanları alçaltmak,temizleri kirletmek,sağlam görüneni sarsmak ve hürmet edileni ayaklar altına atmaktır.

Yahudiler kendi nefsinde korkunç iki ucu birleştiriyor.Madde sahasında despot,fikir sahasında anarşisttir.Ekonomide hizmetçimiz,fikirde kurbanımızsınız.En kudretli para putunun önünde sizleri diz çöktürdük dediler.Dünya ticaret imparatorluğunu kurdular.Bu imparatorluğun kralı para,vatanı dünya,tebaası Yahudilerdir.Sermayelerini kültüre yönelterek,basına-yayına yön verdiler.
En büyük gazetelerin en büyük hissedarları onlar oldular.Önde görünen paravandır,onlar arkada gizlidir,o gazeteler Yahudi patronları aleyhinde yazı yazamaz...

  1. NOT:Her ulusu ayağa kaldıran bir ideoloji vardır;fakat Müslümanları sadece İslamiyet kurtarmıştır!